Ramazan (Oruç) Fıkhı

Oruç, Arapçada ‘savm’ kelimesinden alınmıştır. ‘Savm’ kelimesinin anlamı insanın birşeyi tutmasıdır.

Şer’i manası ise; kişinin oruç vaktinde şeriatın emrettiği şeylerden (yemeden, içmeden, cimadan) nefsini alıkoymasıdır.

Ramazan ise, hicri aylardan bir ayın ismidir. Bu kelimenin aslı ‘ra-ma-da’ dır. Bu da aşırı kavurucu sıcak için kullanılmaktadır. Bir kavle göre Araplar aylara isim verirken bu ay da çok sıcak günlere denk geldiğinden dolayı bu aya ‘Ramazan’ ismini vermişlerdir. Bir rivayete göre de bu ay, açlık ve sıcaklığın kavuruculuğuyla birleşmesinden dolayı ‘Ram’ diye isimlendirilmiştir.

Ramazan Orucunun Farziyeti

İslam’ın ilk yıllarında Ramazan orucu farz değildi. Ramazan orucu hicretin 2. yılında farz kılındı. Ama Ramazan orucu üç aşamada farz kılınmıştır.

İlk önce aşure orucu vardı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu orucu tutuyordu ve insanlara da tutmalarını emrediyordu.

Daha sonra Ramazan orucu meşru kılındı ama farz kılınmadı. Dileyen tutuyor, dileyen de tutmuyor ama kendi yerine bir fakire tutturuyordu. Nitekim Allah şöyle der:

“Oruç tutacak güce sahip olanlardan, oruç tutmayanlar fidye versin. Her gün tutmadığı oruç için bir fakiri doyursun.”

En son aşamada ise Allah hitabını umumileştirerek Ramazan orucunu herkese farz kıldı.

“Sizden kim o aya yetişirse oruç tutsun.” (2/Bakara, 185)

Ramazan Ayının Girişi ve Çıkışı

Orucun bir, günlük boyutu; bir de aylık boyutu vardır. Orucun aylık boyutu içine ‘Ramazan ayı ne ile girer?’ gibi konular girerken, günlük boyutunun içine de ‘İmsak vakti ne zaman girer?’, ‘İftar vakti ne zaman girer?’, ‘Orucu bozan şeyler nelerdir?’ gibi konular girer.

1. Günlük Orucun Giriş ve Çıkışı

Günlük orucun vacipliği ikinci fecrin doğmasıyla başlar, güneşin batmasıyla biter. İslam’ın ilk dönemlerinde müddet iftardan sonra kişinin uyumasıyla veya yatsı namazını kılmasıyla başlardı. Öbür gün akşam namazına kadar devam ederdi. Bir rivayete göre Ömer radıyallahu anh geceleyin evinde dayanamayıp yatsı namazından sonra eşiyle cima yapmış ve Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına gelip: ‘Ya Rasûlullah ben helak oldum’ deyip durumu açıklayınca, Allah’ta subhanehu ve teâlâ:

“Size oruç gecesinde eşlerinize yaklaşmanızı helal kılındı.” (2/Bakara, 187)

ayetini indirmiştir ve sonra da:

“Artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah’ın size yazdığını isteyin. Siyah iplik beyaz iplikten ayrılıncaya kadar yiyip, içiniz.” (2/Bakara, 187)

ayeti indirilerek insanın yükümlülüğü azaltılmıştır.

2. Aylık Orucun Giriş ve Çıkışı

Ramazan orucunun girişi ve çıkışı hilalin görülmesiyle belirlenir. Bunu tespit etmede üç yol vardır.

a. Hilalin Görülmesi: İslam ayları kameri olan aylardır. Allah ayette:

“Allah’ın yanındaki on iki aydır.” (9/Tevbe, 36)

buyuruyor. Şu an ki takvimler İslam takvimi değildir.

Ramazan ayı yaklaştığında Müslümanlar hilali gözetlerler ve hilalin görülmesiyle ayın girdiği anlaşılır.

Fakat bu gün diyanetin bastığı takvimlerde on senenin sonrasının dahi Ramazan ayı bellidir. İslam’da böyle bir şey yoktur. Hesap yoluyla Ramazan ayının girdiği sabit değildir.

b. Şahitlik ve Haber Vermek Aracılığıyla: Hilal toplu bir şekilde gözetlenmelidir.

Hilali kaç kişinin görmesi lazımdır?

Şahitlik konusunda Allah’ın:

“Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. Şayet bu olmazsa iki kadın bir erkek olsun.” (2/Bakara, 282)

ve

“Sizden adalet sahiplerinden iki kişiyi şahit tutunuz.” (65/Talak, 2)

Ayetleri ve Peygamberimizin nikâh akdi konusunda:

“İki tane adaletli şahit ve veli olmadan nikâh yoktur.” (Ebu Davud, Darimi Nikah)

Hadisi bize şahitlikte geçerli hükmün, adaleti sabit olmuş olan iki erkek veya eğer yoksa bir erkek iki kadını tutmamızın gerektiğini gösterir.

Fakat İbni Ömer’in radıyallahu anh hadisinde durum farklıdır. İbn Ömer diyor ki:

“İnsanlar ayı gözetlediler. Ben de ayı gördüğümü Rasûlullah’a haber verdim. Rasûlullah oruç tuttu ve insanlara da oruç tutmalarını emretti.” (Sünen)

Bu hadise dayanarak âlimler demişler ki: ‘Normal şahitliklerde iki şahit lazım ama bu konuda tek şahitliğin geçerli olduğu nas ile sabittir. Genel bir hüküm varsa, bu genel hükümde belli bir konu istisna ediyorsa, bu istisnanın olabilmesi için nas gerekmektedir. Onun için hilalin gözlenmesinde tek kişinin şahitliği yeterlidir.’

c. Şaban Ayının Otuz güne Tamamlanması: Hilal, önüne bir şey geçmesi sebebiyle görülmediği zaman Şaban ayından sonra Ramazan ayı geldiğinden dolayı Şaban ayı sayılır ve otuza tamamlanır. Ondan sonraki günde oruç tutulur. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Hilali göremezseniz ve ya size kapalı olursa onu takdir edin.” (Müslim)

‘Takdir edin’ den kastedileni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başka bir rivayette şöyle açıklıyor:

“Şayet hava kapalı olursa otuz gün sayın.” (Buhari, Müslim)

Sahabe de bu şekilde amel etmiştir. Yani hilal görülmediğinde Şaban ayı otuza tamamlanıp, ondan sonra Ramazan orucu tutulmaya başlanmıştır.

Soru: Hilalin görünmesi beldelerde farklılık arz ederse, yani bir beldede hilal görünmüş, farklı bir beldede henüz görünmemişse ne yapılmalıdır?

Cevap: Başlangıç olarak eğer Müslümanların bir imamı varsa imam ile beraber oruç tutulur yine imam ile iftar edilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Orucunuz beraber oruç tutuğunuz gündür. İftarınızda berber iftar ettiğiniz gündür.” (Tirmizi, Ebu Davud)

Şayet bu gün olduğu gibi Müslümanların bir imamının olmadığı yerlerde, âlimler iki görüş beyan etmişler. Bunların aralarında racih olan; her beldenin kendi vakit koşullarına göre oruçlarını tutmalarıdır. Çünkü Müslim’de geçen bir rivayette Şam’dan bir kişi Medine’ye gelmiş ve İbni Abbas ona:

“ ‘Siz ne zaman oruç tuttunuz?’ diye sormuştur. O da ‘Biz Cuma günü hilali gördük ve Cuma günü oruç tuttuk’ diye cevap vermiştir. İbni Abbas da ‘Biz Cumartesi günü hilali gördük ve o gün oruç tuttuk’ demiştir. Adam İbni Abbas’a ‘Peki Muaviye’nin hilali görmesi sana yeterli değil midir?’ diye sorunca, İbni Abbas ‘Hayır çünkü Rasûlullah bize böyle yapmamızı emretti’ demiştir.”

Orucun Tutulmasına Engel Olan Şer’i Mazeretler

1. Hastalık: Hastalık orucun tutulmasında şer’i bir mazerettir. Nitekim Allah ayette

“Sizden kim hasta olursa veyahutta seferde olursa onun yerine bir gün oruç tutsun.” (2/Bakara, 185)

Hastalığın ölçüsü nedir?

Allah ayette hastalığa sınır getirmeyip mutlak bırakmıştır. Şeriat hastalığa bir sınır getirmediği için, örfe ve lugate bakılır. Bizim içerisinde yaşadığımız örfte ve kullandığımız lugatte hastalık, kişiyi sıhhat halinden çıkaran her şeydir.

Hastalıkla alakalı iki durum söz konusudur:

a. Kişi hastaysa veya günün başında sağlam, günün ortasında hastalanırsa ve bu hastalık kişinin bedenine oruç tuttuğu zaman zarar verecekse, bu kimsenin iftar etmesi vacip olur. Çünkü İslamda kişinin kendi nefsine zarar vermesi haramdır. Fakat kişi oruç tutsa dahi hastalık artmayacaksa, bedenine zarar vermeyecekse o zaman Allah subhanehu ve teâlâ kişiyi muhayyer bırakmıştır. Dilerse orucunu gelecek günlerde kaza etmesi şartıyla yer, dilerse de hasta olmakla beraber orucunu tutar. Nitekim Allah ayette özürleri saydıktan sonra :

“…şayet bilirseniz oruç tutmanız daha hayırlıdır.” (2/Bakara, 184)

b. Kişi sıhhatli görünür fakat oruç tutmasıyla hastalığı artarsa veya iyileşmesi gecikirse bu durumda Müslüman bir doktor veya günümüzde olduğu gibi müşrik ama İslami noktada hassas olan doktorlar kendisine oruç tutmamasını söylerlerse orucunu yiyebilir.

2. Yolculuk: Bir insan seferi ismini aldıktan sonra oruç tutup tutmaması noktasında farklı rivayetler vardır. Mesela, bir rivayette Rasûlullah yolculuk sırasında bir adamın oruçtan dolayı bayıldığını ve diğer insanların ona gölgelik yaptığını görüyor. Bunun üzerine “Seferde oruç iyilikten değildir” (Sahiheyn) buyuruyor. Bu hadisten anlaşılan seferde oruç tutulmaması gerektiğidir. Fakat başka bir rivayette sahabe diyor ki:

“Biz Rasûlullah’la beraber sefere çıktık. Hava o kadar sıcaktı ki elimizle başımızı tutuyorduk. Rasûlullah da oruçluydu.” (Müslim)

Yine başka bir rivayette Mekke fethi sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir bardak suyu alıp insanların içinde içince, sahabe:

“ ‘Ya Rasûlullah bazıları oruçlarını yemediler’ diyor. Rasûlullah: ‘İşte onlar asi olanlar, işte onlar asi olanlar.’ ”

buyuruyor.

Bu rivayetlerde şu sonuçlar çıkıyor: Zor olan yolculukta oruç tutuluyor, oruç yemeleri tavsiye ediliyor ve Rasûlullah bizzat kendisi orucunu yiyor.

Rivayetler farklı olunca bu konuda âlimlerin görüşleri de farklılık arz etmektedir. Sonuç olarak Bu konuda racih olan görüş: Oruç şayet insanı seferde yapması gereken işlerden alıkoyuyorsa veya düşmanla karşılamak gibi kuvvete ihtiyaç duyulan bir durum söz konusu ise kişinin orucunu yemesi daha efdaldir (Eğer tutulan oruç insana zarar veriyorsa o zaman orucu yemek gereklidir). Eğer yapılacak olan yolculuk meşakkat veren bir yolculuk değilse, oruç tutmak daha efdaldir.

Orucu Bozan Unsurlar

Orucu bozan unsurları iki başlık altında toplayabiliriz:

1. Orucu bozup sadece kazayı gerektiren, kefareti gerektirmeyen unsurlar.

2. Orucu bozup hem kazayı hem de kefareti gerektiren unsurlar.

Kişinin orucu bozduğu zaman sadece kazasını gerektiren ameller vardır. Kişi bu kazayı Ramazan geçtikten sonra herhangi bir gün yerine getirebilir. Bir takım ameller de hem kefareti hem de kazayı gerektirir. Kefaret ise; kişinin günahı af olunsun diye dünyadayken yaptığı fiile bir karşılıktır.

1. Cima

Cima fiili oruçken yapılırsa zaman hem kazayı hem de kefareti gerektirir. Buhari ve Müslüm de bir hadiste Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki:

“Adamın biri Rasûlullah’ın yanına geldi: ‘Ben helak oldum ya Rasûlullah’ dedi. Rasûlullah: ‘Niye helak oldun’ diye sordu. Adam: ‘Ben eşimle Ramazanının gündüz vaktinde cinsel ilişkide bulundum’ dedi. Rasûlullah: ‘Bir köle azat edebilir misin?’ diye sordu. Adam: ‘Yok’ dedi. Rasûlullah: ‘İki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?’ diye sordu. Adam: ‘Mümkün değil (bir rivayete göre) zaten ben bir ay orucumu tutamadım yedim.’ dedi. Rasûlullah: ‘O zaman altmış fakiri doyur.’ deyince adam: ‘Altmış fakire vereceğim bir şey yok.’ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah önüne bir tas hurma koyuyor ve diyor ki: ‘Bunları götür ve altmış fakiri doyur.’ Adam: ‘Medine’de benden daha fakir kimse yoktur.’ dedi. Rasûlullah: ‘O zaman git kendi ailene yedir.’ ”

Oruç, kişinin iftara kadar kendi nefsini yemekten, içmekten ve şehvetten alıkoymasıdır. Cima yapanda kendi nefsini şehvetten alıkoymadığı için orucunu bozmuştur. Cima hem kazayı hem de kefareti gerektirir.

a. Kefaretin şekli: Kefaret tertip üzere olması gerekir. Yani önce köle azad edilmeli, yoksa oruç tutulmalı, o da olmazsa bir fakir doyurulmalıdır. Çünkü şeriat kefareti bu şekilde belirlemiştir.

Soru: Günümüzde olduğu gibi azat edilecek köle yoksa bu durumda ne yapılması lazımdır?

Cevap: Kölenin kıymeti tespit edilip ve o para İslam için harcanmalı veya o para esir olan bir Müslümanın kurtulması için sarf edilmelidir.

Soru: Köle azat etmeye imkânı olmayan kimse, altmış gün peşpeşe oruç tutarken, elli yedinci günde hiçbir mazeret olmadan orucu yerse ne yapmalıdır?

Cevap: Bu kişinin orucu boşa gitmiştir. Tekrardan altmış gün oruç tutması gerekir. Çünkü Rasûlullah hadiste oruçların ‘peşpeşe’ tutulmasını söylemiştir. Ama şer’i bir mazeretten dolayı kişi orucunu yerse, o zaman baştan almasına gerek yoktur. Kaldığı yerden devam edecektir.

Soru: Fakirleri doyurmanın ölçüsü nedir?

Cevap: Rasûlullah fakiri doyurmaya bir kayıt getirmediği için kişi istediği şekilde altmış fakiri doyurabilir. Fakiri doyurmadaki ölçü ise; her beldede bir insan ne ile doyuyorsa onunla doyurulur.

b. Kazanın tutulması: Yukardaki hadisin bir lafzında Rasûlullah adama: “Bir gün de onun yerine oruç tut” diyor. Bu hadiste bir gün de kaza tutulacağı belirtilmektedir. Lakin hadisin sahihliği noktasında âlimler ihtilaf etmişler. Ama her ne kadar ihtilaf varsa da Müslümanın ihtiyaten kaza olarak oruç tutmasıdır.

2. Kadını Öpme, Kendini Tatmin Ettirme vb. Sebeplerden Dolayı Meninin Gelmesi

Bu sebepten dolayı oruç bozulur ama bunun için kefaret değil de kaza gereklidir. Ancak ihtilamdan dolayı meni gelirse o zaman oruç bozulmaz.

Soru: Kişi oruç iken eşini öptüğü veya onunla mübaşeret ettiği zaman oruç bozulur mu?

Cevap: Meni gelmediği müddetçe oruç bozulmaz. Çünkü Aişe radıyallahu anha şöyle diyor:

“Rasûlullah oruç iken beni öper ve benimle mübaşeret ederdi. (başka bir rivayette) O da oruçluydu ben de oruçluydum. Ama o kendi cinsel uzvuna en sahip olandı.”

Her ne kadar öpme orucu bozmasa da bunu hükmü nedir?

Bu konuda âlimler farklı görüşler belirtmişler ama bu konuda konulacak en güzel kaide şudur; herkesin nefsi birbirinden ayrıdır. Kimi insan var ki kendine hâkim olamıyor, kimi insan da kendine hâkim olabiliyordur. Onun için kendine hakim olan birinin böyle bir şey yapmasında bir beis yokken; kendine hakim olmayan birinin bunu yapması haramdır. Çünkü harama götüren her yol, haramdır.

3. Kasıtlı Olarak Yemek ve İçmek

Bir insan kasten yerse, o günün orucu gitmekle beraber o, çok büyük bir günah işlemiştir. Tevbe etmesi ve onun yerine bir gün oruç tutması gerekir. Ama unutarak yer ve içerse oruç bozulmaz. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der:

“Kim unutarak yer ve içerse orucunu tamamlasın. Muhakkak ki Allah onu yedirmiş ve içirmiştir.” (Sahiheyn)

Duamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd’dır.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver